Biz normal miyiz, herkes normal mi?
Duygu Ergün
Normal. Bu normal değil. Normal davran. Sıradanlığın üstünde. Normalde öyle değil. Her zamanki gibi değil. Sıradan insanlar. O sıradan bir çocuk. Normalini bozma. Normali de var. Normale dönebiliriz. Sence bu normal mi?
Hepimizin başına gelmiştir: Bir kelimeyi tekrar tekrar söylediğinde, kelime anlamsız hale gelir. “Semantik doygunluk” olarak adlandırılan bu durum, sınırların neredeyse “uyumlu” olması ve rastgele bir nedenle yorulmak üzere olmasıdır. Bir kelimeye veya kelimeye uzun süre bakmak da birebir etki yaratır. Beynimiz onu kelime olarak algılamayı bırakır ve seslere ayırır. Bu seslerin kelimenin doğal anlamıyla hiçbir ilgisi yoktur. “Sürekli duygusal girdilerle bombardımana tutulduğumuz bir dünyada, anlamsal doygunluk aslında zihnimizin kendini korumak için geliştirdiği bir tekniktir”(1) ancak tekrar eden şeylerin yeni norm haline gelmesi, her ne olursa olsun can sıkıntısını farklı bir noktaya taşıyabilir. kelimenin içeriği. Yazının başındaki cümlelerde geçen “normal”, kullanıldığı durumun sıklığına göre yeni bir norm oluşturmaktadır. Örneğin, 19. yüzyıldan önce “normal” kelimesi matematiksel bir terimken ve neredeyse hiçbir zaman insanlarla ilgili değilken, bugün kelimeyi insanlar için kullanmak oldukça “normal” hale geldi. Hollanda’da eşcinsel evlilikler yasallaşıp toplum tarafından olağan bir şekilde tekrarlanırken, Türkiye’de bu durumun normalliğinden söz edemeyiz. Korona virüs salgınının ardından tüm dünyada başlayan normalleşme süreçleri her ülke için aynı normali getirmedi mesela ya da şubat ayında yaşadığımız deprem felaketinin ardından “normale dönüş” sözleri eski insanlarda normali çağrıştırmadı. felaketi yaşadı, acısını hissetti, kayıplar verdi. Evet, standartların kabulü ile ilgili bir durumu anlatan “normal”, anlamsal doygunluğa eriştiğinde her türlü anlamsızlığı içinde barındırabilir. Peki, bundan bahsetmişken soralım: Sıradan diye bir şey var mı?
GORDION DÜĞÜMÜ: NORMAL
İlk bakışta oldukça basit görünen bu soru, düşündüğünüzde Gordion düğümüne dönüşüyor. Ancak tarihçi Sarah Chaney, ‘Normalin Tarihi’ adlı kitabında bu düğümü çözmeyi başarıyor. Chaney, Irene Kitap tarafından yayınlanan çalışmasında, sıradan kelimesinin ardındaki karmaşık anlamlar bütününe odaklanarak, sıradan tanımının neleri içerdiği kadar neleri de dışladığını fark etmemizi sağlıyor. Bunları yapmadan önce Emile Durkheim’ın “Bugün normal olan yarın normal olmayacak” sözünden yola çıkarak önce dünü, sonra bugünü ve yarını sorguluyor.
Belçikalı bilim adamı Adolphe Quetelet 1820 yılına kadar yaptığı analizlere dayanarak matematikteki açılar, denklemler ve hesaplamalar olan “normal”i insanlara uyguladı. 5738 İskoç askerinden oluşan geniş örneklemiyle Quetelet’in ortalama insanı ilk sıradan insandı. Chaney, bunun aynı zamanda bir paradoks olduğunu söylüyor: “Hem doğal gerçekliğin bir yansıması hem de mükemmel bedenin, mükemmel zihnin ve sağlığın mükemmel bir temsili olduğu için insanlığın ulaşmaya çalıştığı bir ideal.” Ve yaklaşık iki yüz yıldır, Quetelet’in ortalama erkeğine bakarak, bedenlerimizde, sağlığımızda, cinsel yaşamımızda, duygularımızda, çocuklarımızda ve toplumda normali arıyoruz.
Beklenen bir başarıya dönüşen sıradan, çeşitliliği ölçmek yerine isteseniz de istemeseniz de ulaşılması gereken bir ideale dönüşmüştür. Channey, sıradan olanın önce bir ideal olarak doğduğunu, ancak kurgusal bir kavram olduğu için dünyanın merkezindeki zengin veya beyaz adamlar olarak statüko olarak kolayca anladığımızı söylüyor. Çünkü “bu insanların konumu pek değişmez, çünkü normali kendilerine göre yaratmışlar ve diğer tüm insanları kendileriyle karşılaştırarak yargılamışlardır.” Olağan standartların bir inanç sistemi olduğunu vurgulayan yazar, bunun çağdaş Batı toplumuna sızmış bir yanılsama olduğunu belirtir. Bu illüzyonu meşhur bir peri masalına uyarlayarak şöyle anlatır:
“Normal, biraz kralın yeni kıyafetleri gibi kalıyor: Söylemek istediğimiz bir şey yok ama utandığımız veya emin olmadığımız için sorgulayamıyoruz.”
‘NORMAL’ İSTEDİĞİNİZ HER ŞEY OLABİLİR
İnsanlık tarihi için çok kısa bir sürede tekrarladığımız “normal”, istediğiniz her şey olabilir. “Normalin tarihi bize açıkça gösteriyor ki, sosyal normlar yaşayan, nefes alan bir sosyal organizmada aniden mucizevi bir şekilde ortaya çıkan ayrı ayrı varlıklar değildir. Normlar belirli bir ideolojik platformda doğar ve bu platformları desteklemek için kullanılır.” Rastgele bir olay veya var olan bir durum, ortak bir tepkiyle “normal” veya “anormal” olarak adlandırılsa da, bu yine anlamsal doygunluğa yol açar. Hiç kimse ortalama bir Quetelet erkeği değildir.
bir.https://www.uplifers.com/anlamsal-doygunluk-cok-tekrarlanan-kelimeler-neden-anlamini-yitirir/